Bu dünyada hiç bir şey aşktan daha güç değildi... 





Bu büyük yazardan okuduğum 5. kitap oldu Kolera Günlerinde Aşk... Büyülü Gerçekçilik akımının kurucusu, öncüsü olan yazarın Nobel Edebiyat Ödülü aldıktan sonra yayınlanan ilk romanı olduğu için daha da ilgi çekici bence...

Doktor Juvenal Urbiono'yu tanıyoruz önce,  garip papağanın peşinde koşarken merdivenden düşüp ölmesiyle başlıyor roman ve kendimizi yas evinde buluyoruz.  Doktorun 50 yıldır aynı yatağı paylaştığı karısı Fermina Daza'yı cenaze töreninde ziyaret edenler arasında bir kişi daha vardır Florentina Ariza... 51 yıl 9 ay 4 gün önce Ferima'nın terk ettiği aşkı . Aşkını !!! itiraf eder artık 70lerinde olan adam...

Romanımız buradan sonra yıllar öncesine Fermina ve Florentina'nın tanışmasına,  aşklarının başlangıcına, bitişine ve sonrasına gider. Fermina'nın doktorla evlenmesi Florentina'nın neredeyse karşısına çıkan her kadınla birlikte olduğu yıllara. Önüne çıkan her kadın demem yanlış olmaz sanırım 622 kadını 25 deftere yazar Florentina...

Sonra yine doktorun öldüğü günümüze gelir iki aşığı !!! karşılıklı konuşturur. Neredeyse ilk defa konuşurlar çükü 50 küsur yıl önce aşk dedikleri şey sadece mektuplaşmaktan ibarettir.

Fikrimi baştan söyleyeyim ortada aşk yok bir erkeğin saplantıları var bence , evli, bekar, genç, yaşlı fark etmeden bir çok kadınla birlikte olup  bu ilişkilerin aralarında 'ahhh Fermina' diye sayıklıyor sanki. Birde kendinden 50 yaş küçük bir kız çocuğu ile birlikte olması var ki bu kısım son derece sinir bozucu. 70 lerin sonuna gelince de , artık fiziksel ilişkiler yaşaması mümkün olmadığından yalnız kalmayayım korkusuyla eski aşkına koşuyor. (Çok acımasız bir yorum oldu ama karakterden bana geçen his bu )

1880 lerde başlayıp 1930 larda biten roman boyunca Kolombiya'yı muhteşem bir şekilde anlatmış yazar, neredeyse film izler gibi okudum. Kıyafet detaylarından, ev eşyalarına, yada ülkede kol gezen pisliğe kadar her şey ilmek ilmek işlenmiş adeta. Kahramanı sevmemiş, kızmış olabilirim ama diğer detayları gerçekten okur olarak sevmemek, yazarın tarzına saygı duymamak mümkün değil.

Yüzyıllık Yalnızlık yada Kırmızı Pazartesi kadar mutlu bir okuma yaptığımı söyleyemem ama bunun bir nedeni de çevirmen. Ülkemizin en saygın çevirmenlerinden biri kabul ediyorum ama sadece Türkçe kelimelere kullanma isteği nedeniyle ölü diyebileceğimiz kelimeleri kullanmak bence okuma kalitesini düşürüyor. İstenç, berat, duyumsamak, duyarlıksız, imgelem, muştu, yetke, çağrılı, esrik, zifos gibi kelimeler ne yazık ki çok yordu.

Pek sanmıyorum ama yazarı hala okumamış olanınız varsa bu kitabı ile başlamayın ama dünya edebiyatı için önemli bir eser olduğu için tabi ki okuyun...

Sevgiler
Sevim


Yazardan okuduğum diğer kitaplar için tıklayın

11 Yorumlar

  1. bu İspanyolları okumak çok zevkli ama o isimleri beni öldürüyor. birde bizdeki gibi çocuğa atanın dedenin ismini verme alışkanlıkları, anneden gelen soyadını kullanma alışkanlıkları derken, kim kimdir anlamak için full konsantre şart. teşekkürler paylaşımın için. sevgiler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ruslar da oyle bir kisiye 5 6 şekilde sesleniyorlar

      Sil
  2. Bu adamın davranışları için demiyorum ama aşk zaten bir saplantı hali değil mi?:))

    YanıtlaSil
  3. Büyülü gerçeklik deyince aklıma ilk gelen isim ama bu kitabını okumadım:)

    YanıtlaSil
  4. Kırmızı Pazartesi ve Yüzyıllık Yalnızlık'dan az sevmiştim ama bu romanı da beğenmiştim. Elinize sağlık.

    YanıtlaSil
  5. Kitaptaki aşk bana da geçmedi. Senin de böyle düşüneceğini tahmin etmiştim :-)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kişileri kiyafetleri sokalari tasvir enfes ama ask nerede:))))

      Sil
  6. Dil canli bir organizma. Sokaga cikip 100 kisiye sorsak 95 i muştu nedir bilmiyorsa müjde yerine muştu kullanmakta israr bence yanlis

    YanıtlaSil