Tek Vazifem İnsan Olmak

Blogumu takip edenler artık Zweig hayranlığımı biliyorlar. Varlıklı bir ailenin çocuğu olarak başladığı yaşamını Nazi baskısı yüzünden terk edip, eşiyle birlikte intiharı seçmesi , Freud'un öğretilerine duyduğu ilgi sebebiyle yaptığı derin karakter analizleri , kısacık eserlerine dünyayı sığdırması benim açımdan her yazdığı şeyi keyifle okunur kılıyor. Şu ana kadar okuduğum her eserinden pek çok şey öğrendim ve çok etkilendim. Mecburiyet hafta sonu aldığım kitaplardandı, 50 sayfalık bu romanı bir kaç saatte okudum.




Ressam Ferdinand, savaşa gitmemek için eşi ile birlikte İsviçre' ye kaçmıştır. Savaşın , öldürmenin insanlık dışı olduğuna inanmaktadır. İsviçre manzarasında yaptığı resimlerle, köpeğiyle ve çok sevdiği karısı Paula ile arada huzursuzluk duysa da mutlu yaşamaktadır, Ama bir gün huzursuzlukları gerçeğe döner; postacı o kağıdı getirir. Savaşa çağrılmaktadır. Bir tarafı kaçmak isterken bir tarafı gitmesi gerektiğini düşünmektedir. Karısı ise kesinlikle gitmesine karşıdır. 

2/3 günlük bir süreci anlatan bir roman bu, mektubun gelmesinden Ferdinand'ın verdiği karara kadar geçen süre...  Okurken karar ne olacak diye hep heyecan içinde okudum. 

İsviçre'de vatanından ayrı kaçak ama özgür olmak yada ülkesi için , yirmi milyon insanın çılgınlığına kapılıp, can almak yada vermek... Bu çelişki , Ferdinand ı çıldırma noktasına kadar getiriyor. Uyuyamıyor, yiyemiyor, soğuk terler döküyor.  Kendisi için yaşamak isterken; bir an durup düşünüyor ve bunun büyük bir suç olduğu sonucuna varıyor. Kendi iradesi kaçmasını söylerken, devletinin iradesinden korkuyor. 

Dünyada hala savaşlar sürerken, güncelliğini koruyan bir roman Mecburiyet.. Kararına katılıp, katılmadığımı söylemeyeyim ama beklediğim son bu değildi sanki, şaşırdım...

Zweig yazmış, sırf bu yüzden bile okunur... Okuyun derim ben
Sevgiler
Sevim



1 Yorumlar