Kazanmak Her Zaman Kazanmak mıdır? 



İnstagram arkadaşım Derya’nın tavsiyesi ile elime aldım Martin Eden’i …  Her ay  en az bir klasik okuma hedefim için Ocak ayı seçimin oldu bu roman… Bir yaşam öyküsü...  Benim elimdeki yayın evi çevirisi 515 sayfa, yani oldukça uzun bir roman… Jack London 1909 da yazmış bu eseri.. yazdığında epey ünlü, tanınmış olmasına rağmeni, mutluluğu pek  bulamadığı bir aşamadaymış. Çünkü bu ünlü yazar Martin Eden'ı tek başına çıktığı bir deniz yolculuğu sonrasında yazmış, Oldukça zor geçen bu yolculukta sık sık gençlik kavgalarını ve yazar olabilmek için verdiği mücadeleyi düşünmüş, bir çok kişiye göre kendi hayatını hayalleriyle süsleyip yazmış bu romanı .




Martin gemilerde çalışan bir tayfadır. Bir gün, bir kavgaya karışan ,oldukça zengin bir ailenin oğlu Arthur’a yardım eder ve onu dayak yemekten kurtarır, Arthur’da teşekkür aracıyla Martin'i evine yemeğe davet eder. Bu davet şimdiye kadar tüm hayatı gemilerde geçmiş, fakir eğitimsiz, biraz da cahil olan  Martin’in hayatında bir dönüm noktası olacaktır.

Arthur’un kız kardeşi Ruht’a ilk gördüğü anda aşık olur. Fakat aralarında uçurum vardır. Ruth üniversite öğrencisi, kendisinden 3 yaş büyük bilgili kültürlü bir kızdır. Martin ise ilk öğretimi bile zor bitirmiş, matematik nedir bilmeyen, İngilizce’yi zor konuşan çok fakir bir genç.  Ama işte aşık olmuştur.Zaten aşk bu tür kalıpları içine alan bir olgu değildir ki? Eşitliğe inanmaz aşk...
Ve artık tek amacı vardır kendini geliştirip, para kazanmak bu güzel kızı elde etmek.

Bu amaç için hem zengin olmalıdır hem de kültürlü. Zaten Ruth ve ailesini ilk gördüğü an yaşam tarzları onu çok etkilemiş, onlar gibi olmaya karar vermiştir.  Evleri, yemekleri, yemek takımları , giyisileri, konuşmaları hep farklıdır onların.

Eğitimini kendi başına kütüphanede sadece  kitap okuyarak  tamamlar, çılgınca yazmaya başlar ve bunları gazeteler göndermeye başlar. ilk zamanlarda gönderdiği her şey geri gelir, harcadığı pul paraları bütçesini önemli ölçüde sarsar ama Martin hiç hiç durmaz . Baş döndürücü bir hızla okur ve yazar. Ama sonuçta öyle bir hale gelir ki…

Romanı bitirince internetten hakkındaki yorumlara baktım, herkes Martin’ i karakter olarak çok sevmiş… Ben sık sık kızdım  bu karaktere . Bazen çok acıdım, çok üzüldüm, onunla mutlu olduğum kadar sinirlendiğim yerler oldu. Hırsı o kadar gözünü döndürüyor ki, sadece kendisini düşünüyor, çevresinin hiçbir önemi kalmıyor, sadece başarmaya öyle odaklanıyor ki, bu uğurda kaybettiklerini farkedemiyor . Romanda bence bu hastalıklı ruh hali hakim. Martin’in egosu o kadar yüksek ki ilkokul mezunu biri olarak sadece okuduğu kitaplardan aldığı bilgiler ile profesörleri aşağılayabiliyor, hayat hakkında senden çok fazla bilgim var diyebiliyor.  Ve eğitime kendince doğru bir yerden başlıyor ama yapmaya çalıştığı binanın bence temeli olamıyor bir türlü

Roman gerçekten muhteşem şeyler anlatıyor, neden bu kadar çok çalışıyoruz, para neden bu kadar önemli, günde 19 saat çalışıp karnını zor doyuran işçi sınıfı ve yan yana yaşamak zorunda oldukları bir şekilde para sahibi olmuş burjuvalar, sahip olduğumuz paraya,üne ve şöhrete tapan insanlar -ye kürküm ye diyebiliriz aslında-

Bir çok kişisel gelişim kitabından daha faydalı bir roman. Çalışmanın, yorulmanın değerini önemini başarmanın keyfini anlatıyor.

Gelelim çeviriye, benim okuduğum çeviri ne yazık ki kötüden de öteydi.

İmgelem, faydacıl, ayırtına varmak, duyumsamak, muştulamak, duyarlık, düşlem, irkiltiriz gibi kelimeler mevcuttu. Bu kadar genç bir çevirmenin böyle kelimeler kullanması beni şaşkına çevirdi.

Geç kalmadan okuyun derim ben




2 Yorumlar

  1. Biran önce başlamak için vakit bulmayı beklediğim bir kitap. Beğeneceğime eminim. @bw

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İyi bir çeviri yada İngilizce aslından okuyun lütfen ben çeviri yüzünden delirdim resmen

      Sil