İnsan, düşleri öldüğü gün ölür


İlk kitaptan (Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana ) sonra biraz ara verdim, hem okumak, hem yazabilmek için. Beni bu kadar etkileyen bir kitaba son yıllarda çok az rastladım çünkü.. O adadan gidenler ve o adaya gelenlerin yaşadığı o kadar içime işledi ki... 
Bazen belgesel programlarda rastlardım mübadeleye tabi tutulanlara, şimdi onları çok daha dikkatli izlemediğime  pişmanım sanırım.
Yaşar Kemal'in muhteşem kalemiyle bunları okumak içimi sızlatmaya devam etti Karıncanın Su İçtiği'nde de






İlk kitap biterken cennet Karınca Adası beş kişilik nüfusa sahipti.

Yeni kitabımız Karıncanın Su İçtiği ;  bir Karadeniz balıkçı deyimi ile başlıyor ' Deniz o kadar durgun o kadar durgundu ki, karıncalar su içerdi... ' 

Adada artık Poyraz Musa ve Vasili can dostu olmuş yaşamaya başlamıştı, Lena ise onlara analık yapıyordu, Kadir ile anası Melek 'te can yoldaşlarıydı. Adaya artık her gün teknelerle insanlar geliyor bazıları kalıp yerleşiyor bazıları hemen bazıları ise bir kaç gün sonra adadan kaçıyordu..

Zengin Hüsmen karısı ve kızları, bir çok kişinin zaman içinde esrarını çözmediği için korktuğu ufacık tefeci Nişancı Veli , Baytar Cemil, Musa Efendi ile üç kızı, -içlerinden biri güzeller güzeli Zehra-  dengebej (aşıklar gibi dengebejler , geziyor, çalıyor, söylüyor) Uso ile karısı  adada yerleşenlerdir.

Bu arada adadaki bir çok yeri kendi çıkarına almaya uğraşan kasabalı Hacı Remzi, onlara canla başla yardım eden kasabanın en büyük satıcısı, yakın köylerden onlara yardım eden bazısı kör, bazısı bacaksız Çanakkale Savaşı gazileri de romanın diğer kahramanları olarak karşımıza çıkıyor.

Bu romandaki detayları anlatmaya kalksam blog sayfaları sanırım yetmez, çünkü o kadar usta bir kalem var ki karşımda, okurken karnım tok bile olsa tarhana çorbası içesim, kabak çiçeği dolması yiyesim geliyor, 'bahar yaz lüferi yiyince insanın içi tepeden tırnağa denize keser' sözüyle  gerçekten ızgara balık kokusunu, rengarenk menekşelerden bahsederken de çiçek kokusunu duyuyorum sanki..




Adada yokluk içinde, sürgünlük içinde de olsa aşk filizlenmeye de başlar, dostluklarda gelişir, hatta dostluktan da öte sanki.. Nişancı Veli bütün adaya balık tutar, Lena pişirir, hep birlikte yerler, adadaki çocuklara kasabadan renkli akide şekeri bile alırlar,

500 sayfa civarındaki bu romanı okurken, bu topraklar uğruna Çanakkale'de ölen , hatta künyeleri bile gelmesine rağmen oğullarını bekleyen anaları, yine bu topraklar uğruna kolunu, bacağını gözünü feda eden, Çerkez'in, Rum'un Türk'ün kardeşliğini ve bir anda mübadele diye gönderilenleri , savaş nedeniyle Anadolu'da yer değiştiren halkın adaya alışma çabasını gördüm..

Hep söylüyorum ben içinde tarih olan kitapları seviyorum, Yaşar Kemal seviyorum , hele ki Yaşar Kemal'den tarihi gerçekleri roman olarak okumayı daha da çok seviyorum..

Bence hepiniz okuyun, Karıncanın Su İçtiği  ni o adalara gidin, o insanların elinden kabak çiçeği dolması yiyin..
Kaz dağları, Ayvalık, Cunda, Edremit , Urla, Foça taraflarına gidince de bu evlerde kimler neler yaşadı diye düşüneceksiniz  eminim..



Sevgiyle...
Sevim



2 Yorumlar

  1. yaşar kemal için diyolar kiiii, ağaçtan kopan bir yaprağı onbeş sayfada yere indirirmiiiiş :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haha süper tabir aynen öyle... Usta bir tarhana çorbası anlatmış bu bizdeki tarhana mı diyorum bende... Bir çiçek anlatıyor, ben o çiçeği nasıl öyle görmedim diyorum

      Sil